Yansıtmalı Özdeşleşme Üzerine Düşünceler

Barış Özgen Şensoy
Lunar Psikoterapi sensoyb@gmail.com

Yansıtmalı Özdeşleşme Üzerine Düşünceler: Ogden’in ”Projective Identification and Psychotherapeutic Technique” Kitabı Üzerine bir Tartışma

Yansıtmalı özdeşleşme (YÖ) kavramı, psikanalitik literatürde farklı bağlamlarda sıklıkla kullanılan bir kavram. Ogden “Projective Identification and Psychotherapeutic Technique” isimli kitabında kavramı metapsikolojik değil de, klinik bir kavram olarak değerlendiriyor (sf. 1) ve ayrıntılı bir incelemeye girerek kavramı (i) açıklıyor (ii) klinik durumlarda ne şekillerde belirebileceğini gösteriyor (iii) alakalı diğer kavramlardan ayrıştırıyor (iv) kavramı klinikte ele alışını farklı psikanaliz ekolleriyle karşılaştırmalı olarak sunuyor. Bu yazıda, Ogden’in kavramı ele alışının düşündürdükleri ve özellikle çok değinilmeyen YÖ ile yansıtma arasındaki farkı netleştirmeye ve bu farktan teorik olarak yararlanmaya çalışan bir argüman geliştirmeye uğraşacağım.

Ogden’in YÖ’yü ele alışına baktığımızda süreçte ve kavramda öne çıkardığı en temel unsurun “karşılıklılık” olduğunu görüyoruz. Kendisi bunu açıkça belirtiyor:

“Yansıtan ile alımlayıcı arasında bir etkileşimin olmadığı yerde yansıtmalı özdeşleşme varolmaz” (sf. 14).

Ogden’e göre YÖ üç evreden oluşuyor. Birinci evrede, istenmeyen (kaygı yaratan ya da günümüzde daha sık kullanılan haliyle barındırılamayan) bir zihni unsurun tahliye edilmesi söz konusu (sf. 12-14). İkinci evrede ise, bir ötekinin, klinik durumda ise terapistin, bu zihni unsurla farkında olmadan özdeşleşmesi, yani kendi iç dünyasında bu zihni unsura ilişkin bir şeylere yer vermek durumunda kalması (sf. 14-17). Üçüncü evre ise bu süreç sonucunda etkileşimin belirli psikolojik unsurlara hakim olması, bir sahnenin veya belirli bir tür ilişkiselliğin oluşması.

Böylesi bir kavramsallaştırmanın YÖ’yü iki kişilik bir süreç olarak ele aldığını görmek zor olmasa gerek; ki bu durumda şeytanın avukatlığını yapanlar için soru ortada: Tek kişilik bir YÖ söz konusu olabilir mi? Söz konusu YÖ olunca, hatırlanan ilk metinler Klein 1945 ve 1955’te yayınladığı metinleri, “Şizoid Mekanizmalar Üzerine” ve “Özdeşleşme Üzerine”. Klein burada zihnin istenmeyen unsurlarının başka birisinin içine yerleştirilmesini tanımlasa da iki kişi arasında olup biteni derinlemesine incelemiyor. Öte yandan, acaba topografik yapılar arasında gerçekleşen bir YÖ’den bahsedebilir miyiz: Ego-süperego ilişkisini, mesela, YÖ süreçleriyle açıklayabilir miyiz? Ego, işleyemediği ölüm içgüdüsünü, süperegoya yansıtıp süperegonun böylesi bir versiyonuyla özdeşleşiyor olabilir mi? Bu durumda, ego ölüm içgüdüsünü barındırmak durumunda kalmaz, ölüm içgüdüsüyle saldırgan ve yıkıcı bir süperego şeklinde temas içinde olur. Süperegonun yıkıcı bir hal aldığı patolojiler akla geliyor: Belki Tanrı’ya küfredip dini ritüeller gerçekleştirmek zorunda hisseden obsesif karakterler. Ruhani figürlerin cezalandırıcı karakterleri de böylesi bir modelle açıklanabilir. [1]

Ogden, YÖ’nün varolabilmesi için bir alımlayıcının varlığının zorunluluğundan bahsediyor. Buna ek olarak da bir tür eylem ya da kontrol söz konusu olduğunda YÖ’den bahsedilebileceğini belirtiyor. Dolayısıyla, bütünlüklü ya da parçalı olarak ötekinin fantazide ya da gerçeklikte kontrol edilmesi unsurunun YÖ ile ilgili en kritik unsur olabileceğini düşünüyorum. Bu noktada şu iki noktanın altını çizmek isterim:

1- YÖ, bir ötekini kontrol etme mekanizmasıdır.

2- YÖ, bu kontrol ya da en azından etki aracılığıyla, bir tür ilişkilenme biçimidir.

Vaka örneklerinde hasta tarafından yansıtılanın terapist (ya da doktor, klinik şef, hasta bakıcı formunda bakım veren bir öteki) tarafından içselleştirilmesi kadar, bakım verenin kontrolüne yönelik bir vurgu görüyoruz; ancak teorik olarak çok verimli olabilecek kontrol unsuru kitapta biraz geri planda kalıyor.

YÖ’yü nesneyi kontrol etme biçimi olarak tanımladığımızda alımlayıcının gerçek olması meselesinin önemi de bir kısım hafifleyebilir: Gerçeklik kadar fantazinin alanına dönebiliriz gene. Psikanaliz, fantazinin ve iç dünyanın araştırılması değil midir, radikalliğinin ana damarlarından biri buradan kaynaklanmaz mı?

İşte, kontrolü öne çıkardığımızda, fantaziye geri dönmek için bir fırsat bulabilirz; YÖ illa ki aktüalize edilmesi gereken bir gönderen-alıcı dinamiğinin ötesinde de düşünülebilir. İntrapsişik bir süreç olarak da YÖ’den bahsetme imkanı doğabilir: YÖ, ötekine kendinden bir şey fırlatarak, gerçekte ya da fantazide, bu nesneyle ilişki halinde olmaya devam ederken onu kontrol etmeye ve sabitlemeye yarayan bir süreçtir, diyebiliriz.

Burada, Ogden’den çok da farklılaşmayan bir önerme olarak, ikinci iddianın alanına girdiğimin farkındayım: YÖ bir ilişki biçimidir. Ötekiyle hem ilişki halinde kalmaya, hem de kontrol etmeye yarar. Peki, psikanalizden bahsettiğimizde her zaman bir ilişkiden bahsetmiyor muyuz: Hatta kendimizle kurduğumuz ilişki diye adlandırdığımız şey, farklı özdeşleşmelerin sahnelendiği bir tiyatro değil mi?

Bu noktada, Ogden’in projeksiyon ile YÖ arasında yaptığı ayrımı hatırlatmama izin verin. Ogden’e göre projeksiyonda yansıtılan nesne yabancıdır, gariptir, tuhaftır, yansıtan bu nesneyle bir temas hissetmez, YÖ’de ise bu nesne ziyadesiyle tanıdıktır (sf. 34-35). Bu noktadan benim çıkarımım ise, temas etmek istemediğiniz bir şeyi tuhaf bir yabancıya fırlatırsınız oluyor. Öte yandan, temas içinde olmak zorunda olduğunuz bir parçayı ise tanıdık bir şeye emanet edersiniz. YÖ’de yansıtılan parçayla da, ki bir kendilik durumudur, yansıtılan nesneyle de bir ilişkide kalma talebi vardır. Doğal olarak da, projeksiyonda ise söz konusu olan ilişkiyi koparma eğilimi ve ilişkiden kaçınmadır. YÖ, bir ilişki kurma talebidir; hem tahliye edilen unsurla, hem de fırlatılan nesneyle. Projeksiyon ise ilişkiden kaçma girişimidir, tam da bu yüzden daha da canlı bir ilişki haline gelir, daha füzyonel bir duruma atıfta bulunur, daha psikotik bir işleyiştir, ilişkisizlik talebi tam da kendini dayatan, işgal eden ilişkilenme biçimlerine yönelik bir tepkidir. Ötekini yabancı bellemek ya da tuhaflaştırmak tahliye edilen unsurdan ya da kendilik halinden yıkıcı bir şekilde kurtulma çabasıdır.

Ogden, terapistin YÖ sonucunda eyleme dökmesi ya da zihninin işleyişinin değişmesi noktasından yola çıkarak kontrol temasını daha da öne çıkarsaydı, bu noktaları daha iyi netleştirebilirdi diye düşünüyorum. Gene de, yansıtmayı bir tür ilişkiden kaçınma, YÖ’yü ise bir ilişkilenme biçimi olarak düşünmenin, YÖ’de öne çıkan kontrol temasına işaret etmek için katkıda bulunacağını düşünüyorum. Bir ilişkilenme ve kontrol mekanizması olarak düşündüğümüzde, YÖ’nün interpsişik ve intrapsişik görüngülerini, bununla beraber özgünlüğünü ve radikalliğini daha açıkça görebiliriz.

 

[1] Rosenfeld’in “egoyu bölen süper ego” ve Bion’un “ego yıkan süper ego” kavramları bu tartışmayla ilişkilendirilebilir (McGinley, 2012).

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s