Erdoğan Özmen
Birikim
Nisan 2012
Feuerbach doğaya çok fazla, politikaya çok az göndermede bulunuyor.
K. Marx
İnsan doğası gerçek insan toplumu olduğundan, insanlar doğalarını ortaya koymak suretiyle insan toplumunu, toplumsal varlığı üretir, yaratır. O toplumsal varlık tek bir bireye karşıt soyut evrensel bir güç değil, bilakis her bir bireyin, onun kendi etkinliğinin, kendi hayatının, kendi tininin, kendi zenginliğinin aslî doğasıdır.
K. Marx
İnsan yavrusunun, çocuğun 6.-18. aylar arasına sıkışmış ‘ayna evresi öyküsünün’, o evreye ilişkin Lacan’ın söylediklerinin önemi ne? Lacan’ın konuya ilişkin makalesinin başlığı tam olarak şu; “Psikanalitik deneyimde açığa çıktığı biçimiyle özne-ben’in (I) işlevinin oluşturucusu olarak ayna evresi” (The mirror stage as formative of the function of the I as revealed in psychoanalytic experience). Birlikte okuyalım:
“Lacan’ın çalışmalarını diyalektik maddecilik felsefesi ve Marksizmdeki ideoloji sorunuyla yakın ilişki içerisinde değerlendirmek tuhaf görülebilir, fakat Lacan’ın Freud’u yeniden incelemesinin önemi kesinlikle bu bağlantıların kurulmasındandır, çünkü bu çalışmalar toplumsal süreçteki maddi özne teorisinin temelini oluşturmaktadır: Her zaman/zaten bu toplumsal süreçlerde oluşturulan, fakat hiçbir zaman bir dayanağa indirgenmeyen bir özne. Dolayısıyla Lacan’ın öznesi diyalektik maddeciliğin bu yeni öznesidir: Süreç içindeki özne… Süreç içindeki özneyi kavramak, Lacan’ın bireyin özne olarak inşâsında gösterenin (yani dil) belirleyiciliğini vurgulaması üzerine kurulmuştur… Dile verilen önem toplumsal süreçteki öznenin, diyalektik maddeciliğin gerektirdiği öznenin incelenmesinde bir yol açar” (R. Coward- J. Ellis, Dil ve Maddecilik, İletişim yay, 1985, s:165-166 çev: E. Tarım).
Başka kavramsal karşılıklarla da (ayrılma/bireyleşme gibi örneğin) anlaşılmaya çalışılmış o döneme ilişkin Lacancı yaklaşımın benim için anlamı daha yalın olarak şu: İnsan-öznenin, öznelliğin kuruluşunun ne denli meşakkatli ve çok katlı bir süreç içinde gerçekleştiğini göstermeye çalışması ve o sürecin -biraz zorlayarak söylersek- ilk durağına düşürdüğü o ışık.
Ama belki de burada biraz durmalı: Psikanalizle en geniş anlamıyla politikanın; ‘öznel’ olanın analiziyle, daha ‘nesnel’ olanın; önemli ölçüde bireysel bir etkinlikle, toplumsal düzeyde oluşturulanın herhangi bir biçimde yan yana getirilişi sakınmamız gereken bir şey değil mi? Eğer değilse bu aymazlık, mesela “siyasal süreçleri psikolojize etmenin dayanılmaz hafifliği” türü bir şeye mi kapı aralar, ya da daha genel anlamda indirgemecilik filan mı olur? Olabilir tabiî ki. Psikolojik indirgemecilik diye bir şeyden, yani, örneğin siyasal olguları bir tür değişmez psikolojik kuruluşa göre/indirgeyerek anlamaya ve açıklamaya çalışan bir tutumdan pekâlâ söz edilebilir: Siyasal eylemciliği psikopatik, şizoid, paranoid vb. zihinsel süreçler ve davranış kalıplarıyla yargılamaya yeltenildiğinde olduğu gibi. Ya da örneğin, Ekim devrimini ‘ulusal baba imgesine’ karşı bir isyan olarak açıklamak gibi. Ama konumuz bu değil. Şöyle düşünmemiz yeterli: Analiz bir vakum içerisinde gerçekleşmiyor. Psikanalitik teori de yalıtılmış, bütün bağlarının ve ilişkilerinin dışındaki, deyim yerindeyse aşkın bir birey üzere söz almıyor. Analiz, bir toplumsal ilişkinin/bağın varlığından söz etmemize izin ve imkân verecek şartların oluştuğu bir ortamda yürüyen bir etkinlik. Analistle analiz edilenin arasındaki bir bağın varlığında. Dahası, analiz her biri diğerinin düşünce, duygu ve davranışlarını yorumlamaya çalışan bir özneler-arası söylem olarak kuruluyor ve ilerliyor. Analitik ilişkinin içinde, -aslında başka bir dizi ilişki için de geçerli olan bir şeyden bahsediyorum- bazı temel toplumsal ilişki çekirdeklerinin/çökeltilerinin bulunduğunu da eklemeli. Keza, analitik deneyimin anlaşılması, toplumsal evrenin; temel kurumların/aygıtların, ilişki örüntülerinin, semboller düzeninin, dilin anlaşılmasına bağlı. Diğer yandan, bireysel ve toplumsal arasındaki karşıtlıkları ve kesişmeleri, ikisi arasındaki karşılıklı hareketleri ve etkileşimleri anlamamızı sağlayacak anahtarları başka nerede arayabiliriz ki, psikanalizle politik/sosyolojik çözümlemenin örtüşme noktalarından gayrı?
Yazının devamı için tıklayın.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...