Başarılı Psikoterapi Pratiğinde Sosyal Medya: Online mevcudiyeti ilişkisel bir bakış açısıyla birleştirebilmek

Linda G. Beeler, LCSW
24 Haziran 2015
Meaningful You

Araştırmalara göre, psikoterapist arayan danışanların %95’i internete başvuruyor (TherapySites.com). Gelgelelim, pek çok psikoterapist online bir mevcudiyet yaratma ve sosyal medyayı işlerini geliştirmek için kullanma konusunda tereddütlü. Online mevcudiyet yaratıp sosyal medyada aktifleşerek, ruh sağlığı uzmanları özel psikoterapi pratiklerini yeniden canlandırabilir ve muhafaza edebilirler.

Çok sayıda psikoterapist, klinik pratiklerini bilgisayar çağından önce geliştirmiştir. Arkadaşlardan, meslektaşlardan, psikanaliz camiasından, kişisel “offline” sosyal ağlardan, sarı sayfalara verdikleri ilanlardan ya da kulaktan kulağa tavsiyelerden yönlendirme gelmesine alışkındırlar. Potansiyel danışanlar halen bu “geleneksel” kaynaklardan gelmekle birlikte, artık pek çok kişi psikoterapist bulmak için ya da en azından kendilerine önerilen terapistin arka planını ve deneyimini kontrol etmek için internetten yararlanıyor. Online mevcudiyeti olmayan psikoterapistlerin çalışmalarını geliştirme ya da sürdürme konusunda hayli zorlanması, dijital ayak izi olmadığı için tükenip gitmesi tehlikesi ufukta görünüyor.

Psikoterapistleri çalışmalarının internette tanıtımını yapmaktan alıkoyan belli başlı endişeler var. Bunların ilki, kendilerini teknolojik açıdan yetersiz görmeleri ve çekinmeleri. Çoğu terapist e-posta yazışmalarını kullanıyor ancak bir web sitesinin nasıl yapılacağını bilmiyorlar.

Psikoterapistler, hazır bir taslak kullanarak kendi web sitelerini yapabilecekleri gibi, bir web tasarımcısı da bulabilirler. Bir webmasterla çalışmaları halinde, arama motorları konusunda da yardım alabilirler. Webmasterlar bir web sitesinin optimal düzeyde çalışmasını sağlayan bilgisayar uzmanlarıdır.

İkincisi, psikoterapistler genellikle bir web sitesinin içeriğinin veya bu içeriğin nasıl bir tasarımda sunulduğunun önemini anlamıyorlar. Web sitesi, psikoterapi işletmesini temsil eder. Dolayısıyla, çekici ve merak uyandırıcı olmalıdır. Adres olarak özgün bir alan adı vardır. Bir web sitesi, belirli bir alana özel niş içerik yaratarak yeni danışanları kendine çeker. Terapistin uzmanlığını ve uygulamalarının başlıca özelliklerini öne çıkarır. Aynı zamanda, terapistin güvenilirliğini doğrular. Görünür bir özgün mevcudiyet, onu internetteki diğer terapistlerden ayırır.

Facebook, Linkedin ve Twitter gibi sosyal medya alanları da meslektaşlarla ilişki kurmak, bilgi paylaşmak ve potansiyel danışanlara kaynak sağlamak açısından harika araçlardır.

Kartvizitler ve özellikle de offline olarak yeni bağlantılar kurmanızı sağlayan organizasyonlar, online mevcudiyetle birleştirildiğinde, psikoterapisti tanıtmada etkilidirler. Kartların özgün ve şık olması, terapistin uzmanlığını, e-posta adresini, web sitesini ve hatta blog adresini içermesi gerekir. Kulağa aşırı gelse de, aynı organizasyon içerisinde pek çok profesyonelle tanışan kişilerin hafızasını tazelemek amacıyla kartlara fotoğraf da koyulabilir.

Son olarak ve belki de en önemlisi, psikoterapistlerin online bir mevcudiyetten sakınmasına neden olan en etkili unsur, psikanalitik ve klinik eğitimleriyle ilişkilidir. Terapistler, kendilerini internette çok fazla ifşa etmekten korkarlar. Bu da anlaşılır bir durumdur çünkü net sınırlar koyup bunları korumak üzere eğitim almışlardır; aktarımın ortaya çıkabilmesi için kendileriyle ilgili fazla bir şey açığa vurmamalıdırlar.

Sigmund Freud, sessiz, yüksüz, tepkisiz bir terapist betimleyen klasik ortodoks modeli öne sürmüştür. Freud’un (1912) “Papers on Technique”de yazdığına göre, “doktor, hastalarına karşı opak olmalıdır ve tıpkı bir ayna gibi, onlara sadece kendisine gösterileni göstermelidir.” Online tanıtım yaparken kişisel detayların paylaşılması mecburiyeti, terapisti beyaz perde olarak gören ortodoks modelle uyumsuzdur.

Son yıllarda, Freudcu mutlak yüksüzlük kavramını çağdaş psikanaliz kuramcıları sorgulamaya başladı. Fairbairn, Winnicott ve Guntrip klasik kuramın mirasçılarıydı. Nesne ilişkileri kuramının öncüleri olan bu isimler, terapist ile hasta arasındaki etkileşimin rolünü gündeme getirmekle bir devrim yarattılar. Özellikle de Winnicott (1960, s. 39), “bebek diye bir şey yoktur, bebek-anne birimi vardır,” diye öne sürmüştü. Bu çarpıcı sav, iki kişilik sistemin gelişiminde ve ilişkisel düşünmenin evriminde kilit rol oynadı.

Mitchell, Greenberg ve Aaron’un çalışmalarından etkilenen ilişkisel bakış açıları, Amerikan psikanaliz dünyasında anaakım hale geldi. Psikoterapist odaya öznelliğini getirir, artık yalnızca bir gözlemci değildir. Sağaltıcı değişimin analitik ilişki içinde gerçekleştiği düşünülür; değişimi yaratan yalnızca hastanın kazandığı içgörüler değil, aynı zamanda terapi ilişkisinin otantikliğidir.

Hastalar, erişilebilir ve insancıl bir psikoterapist arıyorlar. İnternette terapistle ilgili kendilerine hitap eden bir şey gördüklerinde, ona daha yakın hissedebilirler. İnternetten terapistle ilgili daha fazla bilgi edinilmesi, terapi ilişkisini daha gerçek ve içten kılabilir.

Peki terapist, online olmak ile çok fazla bilgi ifşa etmekten kaçınmak arasındaki dengeyi nasıl sağlayabilir? Bu gerçek bir ikilemdir çünkü terapist hakkında daha fazla bilgi edinmek terapi ilişkisini güçlendirebileceği gibi, hastanın terapisti artık idealize etmemesine veya otoriter bir pozisyonda görmeye başlamasına yol açarak baltalayabilir de.

Psikoterapistler, örneğin, hastanın erişiminde olmayan kendi özel facebook sayfalarının haricinde, profesyonel bir facebook sayfası oluşturabilirler. Hastayı kişisel sayfada “arkadaş” olarak kabul etmeyerek, hastanın sosyal etkileşimlerine katılmasını engelleyebilirler.

Twitter ve blog yazarlığı da hayli popülerdir ve terapiste yapılan yönlendirmeleri artırabilir. Terapist, yazılarının ve paylaşımlarının profesyonel bir ton ve içerik taşımasına dikkat etmelidir. Ayrıca, hastanın belirli bir yazıya vereceği tepkiye nasıl karşılık vereceğine de karar vermelidir. Terapist ayrıca, profesyoneller ve şirketler için bir sosyal ağ olan Linkedin’de kontrol sahibi olabilir, hastadan gelen bağlantı kurma teklifini kabul veya ret edebilir.

Nihayetinde, psikoterapistin profesyonel ve kişisel personası arasında çizilecek sınır, terapistin şahsi seçimi olacaktır: Terapistin kendi yaşamına dair bazı detayları herkesle paylaşıp paylaşmayacağı ve hastalarının bu tür bilgilere erişebilmesine izin verip vermeyeceği.

Elbette, terapist ne kadar uğraşsa da, hasta internetten terapistin kontrol edemediği bilgilere ulaşabilir. Diğer her şey gibi, bu da terapi ilişkisini etkiler ve bu tür ifşaların hasta için anlamı terapi bağlamında gündeme getirilip çalışılacaktır.

Özetle, internette sosyal medya ile çalışmak terapisti pek çok zorlu durumla karşı karşıya bırakır. Bu yeni topraklarda profesyonel bir tutumla dolaşmayı öğrenmek, psikoterapi alanında başarı yakalamanın olmazsa olmaz bir parçası haline gelecektir.

Kaynaklar:
Freud, S (1912) Recommendations to physicians practicing psychoanalysis. Standard Edition 12:109-120.
Winnicott, D. W. (1960), The theory of the parent-infant relationship. In: The Maturational Processes and the Press, Facilitating Environment. New York: International Universities 1965, pp. 37-55.

Yazının İngilizce orijinali için tıklayın.

Genel içinde yayınlandı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s