Uluslararası Psikanaliz Yıllığı 2016 kitapçılarda!

Uluslararası Psikanaliz Yıllığı’nın ana teması “Ölüm Dürtüsü” olan 8. sayısı çıktı.

Freud’un (1920) Uygarlığın Huzursuzluğu’nda ortaya attığı, psikanaliz literatüründe tartışmalı kavramlar arasında yer alan (Laplanche ve Pontalis, 1967) ölüm dürtüsü kavramına günümüz psikanaliz yazarları nasıl bakıyor? Klinik olarak bugün hâlâ bu kavrama ihtiyacımız var mı? Ölüm dürtüsü kavramı bireysel ve kitlesel saldırganlığı ve yıkıcılık eğilimlerini açıklamakta yardımcı olur mu?

2016 Yıllığı, son yıllarda ülkemizde ve dünyamızda giderek yayılan yıkıcılık dalgasının düşündürdüğü soruları psikanalitik kuramın içinden ele almayı sağlayan makalelerin yanı sıra klinik temelli, çağdaş psikanalizin kavramsallaştırmalarını içeren ve disiplinlerarası okumalara açık metinleri içeriyor.

Rüyalardan Gerçekliğe Psikanaliz ve Sanat

Yazar: Özden Terbaş

Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları – Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı Şimdi ve Burada Dizisi

Rüyalardan Gerçekliğe Psikanaliz ve Sanat’ta Özden Terbaş psikanalizin hem klinik yönüne hem de sanatla olan etkileşimine odaklanıyor. Eserin “Klinik” kısmında Freud’un rüyalardan bilinçdışı fanteziye ve ruhsal gerçekliğe evrilen kuramlaştırma süreci ortaya konuyor; rüyaların ve bilinçdışı fantezilerin işlevleri üzerinde duruluyor; aktarım ve karşı aktarım kavramları çağdaş görüşler eşliğinde tartışılıyor. Bu kısımda yas ve melankoli üzerine ayrıntılı bir tartışmaya yer verilmesinin yanı sıra, Kleincı kuramın temel tezleri de tanıtılıyor. “Sanat” kısmında ise, sanat eserine yapı kazandırabilecek temel motifler vurgulanıyor, bir sanat eserinin psikanalitik açıdan yorumlanabilmesine yönelik temel yaklaşımlara değinilerek nesnel ve öznel okumanın birleştirilebilmesinin önemi üzerinde duruluyor; örnek olarak Franz Kafka’nın Dava’sı ve Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş adlı romanı inceleniyor. Bu kısımda ayrıca David Cronenberg’in Ölü İkizler, Michael Haneke’nin Piyanist, Ingmar Bergman’ın Güz Sonatıve Kim Ki-duk’un İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar adlı filmi psikanalitik açıdan yorumlanıyor.

Psikanalizde yorumun diyalektik olarak birbirini tamamlayan ikili bir işlevi olduğu düşünülebilir; ilki, hastanın bilinçdışının kılık değiştirmiş unsurlarını, gizli kalmış yanlarını ortaya çıkarmayı hedefleyen yontma işlevi, ikincisi ise birbirinden bölünüp ayrı tutulan tarafların birleştirilme ve bütünleştirilme işlevi. İlk işlev bir heykelin yontulmasına, ikinci işlev ise bir resme renkler eklenmesine benzetilebilir. Duyguların değişik tonlarının keşfedildiği ve işlendiği göz önüne alındığında psikanalizin bir sanat çalışmasını andırdığı söylenebilir. Analizanın çağrışımlarıyla, analistin yorumlarıyla (aslında esas olarak analizanın kendi yorumlarıyla) ilerleyen analiz süreci söze dayanan, sözlerin iletildiği, yoğrulduğu ve dönüştürüldüğü bir süreçtir. Bu anlamda analizan ve analist tarafından yaratılan alan, seansın kendisi bir sanat eseridir; bir şiirdir psikanaliz! Şair şiirini oluştururken, onu ilmek ilmek dokuyup yüreğinde yoğururken, şiir de şairi yazar; onu dönüştürür, yaratır. Bu durum analist-analizan ilişkisi için de geçerlidir. Analizanın (analiz edilenin) iç yolculuğunda, analist (analiz eden) de sarsılır, işlenir, dönüşür ve adeta baştan yaratılır.

Psikanalizle Tanışma Seminerleri (İstanbul Psikanaliz Derneği)

İstanbul Psikanaliz Derneği olarak psikanalitik kuram ve uygulamaya ilişkin temel bilgileri, başta ruh sağlığı alanında yeni çalışmaya başlayan meslektaşlarımız olmak üzere, psikanalize ilgi duyan herkese aktarmanın yararlı olacağını düşünerek iki bölümden oluşan bir seminer dizisi hazırladık. İlkini Kasım 2016’da, ikinci bölümünü ise Mart 2017’de başlatacağımız bu seminerler dizisinin programını aşağıda göreceksiniz.

Seminerlerin ilk bölümünde hedef, psikanalizle ilk kez tanışacak olanlara temel bilgileri özet halinde sunmak ve bu bilgileri Freud’ün ustalıkla kaleme aldığı iki olgu öyküsü aracılığıyla, psikopatolojiye de atıfta bulunarak örneklendirmek olacaktır.

İkinci bölümde ise Freud sonrası farklı psikanalitik ekoller tanıtılacak ve bu bağlamda bazı çok önemli kuramcıların psikanalitik kuram ve uygulamaya getirdikleri büyük katkılar ele alınacaktır. Bu bölümdeki hedef, Freud’den günümüze psikanalizin gelişimi konusunda genel bir bilgilendirme yapabilmektir.

Başta psikiyatri asistanları, psikoloji ve psikolojik danışmanlık mezunları olmak üzere, psikanalizle ilgilenen herkesi bu seminer dizisine katılmaya davet ediyoruz.

Seminerler ilk bölümden başlayarak birbirinin devamı niteliğinde olduğundan konu bütünlüğünü takip edebilmek için katılımcılara ilk bölümden başlayarak tüm seminerlere katılmalarını öneririz. Özellikle ikinci bölümün anlaşılabilmesi için birinci bölüme katılmış olmanın çok önemli olduğunu vurgulamak isteriz.

Katılımcı sayısı 40 kişi ile sınırlıdır.

Seminerler Çarşamba akşamları saat 20:45–22:45 arasında yapılacaktır.

Katılım ücreti birinci bölüm için 400 Lira, ikinci bölüm için 200 Lira olup toplam 600 Lira’dir. Ücretler her bölümün ilk seminerinde olmak üzere 2 taksitte alınacaktır (Kasım-Mart).

Etkinlik Yeri: İstanbul Psikanaliz Derneği Büyükdere cad. Gün Apt. No: 26, Kat: 8, Daire: 15 Mecidiyeköy-İstanbul
Kayıtlar 20 Eylül 2016 tarihinde başlayacaktır.
Başvuru için 20 Eylül 2016 tarihinden itibaren zehraunsal@hotmail.com ve ferhanozenen@yahoo.com adresine mesleki durumunuzu belirten ve kendinizi tanıtan bir e-posta göndermeniz yeterlidir.
En kısa süre içerisinde size cevap verilecektir.

PROGRAM
1. BÖLÜM
2 Kasım 2016 : Psikanalizin Doğuşu ve Gelişimi
Konuşmacı: Vehbi Keser Tartışmacı: Zehra Karaburçak Ünsal
9 Kasım 2016 : Ruhsal Aygıtın Yerleşimsel Modeli (Bilinçdışı-Önbilinç-Bilinç)
Konuşmacı: Vehbi Keser Tartışmacı: Ferhan Özenen
16 Kasım 2016 : Ruhsal Aygıtın Yapısal Modeli (Altbenlik-Benlik-Üstbenlik)
Konuşmacı: Berrin Göksu Tartışmacı: Suzi Mitrani Mizrahi
23 Kasım 2016 : Dürtü Kuramı ve Çocuk Cinselliği
Konuşmacı: Zehra Karaburçak Ünsal Tartışmacı: Ayten Dursun Sökücü
30 Kasım 2016 : Günlük Yaşamda Psikopatolojik Görüngüler ve Düşler
Konuşmacı: Ferhan Özenen Tartışmacı: Zeynep Özlem Tuncay
7 Aralık 2016: Aktarım-Karşı Aktarım
Konuşmacı: Nesrin Koçal Tartışmacı: Pınar Padar
14 Aralık 2016: Freud ve Kültür
Konuşmacı: Pınar Padar Tartışmacı: Nesrin Koçal
21 Aralık 2016: Çocuk Psikanalizi ve Fobiler-Küçük Hans Olgusu I
Konuşmacılar: Ayşegül Salgın, Zehra Karaburçak Ünsal, Didem Aksüt Dönmez
28 Aralık 2016: Küçük Hans Olgusu II
Konuşmacılar: Zehra Karaburçak Ünsal, Didem Aksüt Dönmez, Ayşegül Salgın
4 Ocak 2017: Küçük Hans Olgusu III
Konuşmacılar: Didem Aksüt Dönmez, Ayşegül Salgın, Zehra karaburçak Ünsal
11 Ocak 2017 : Histeri ve Dora Olgusu I
Konuşmacılar : Vehbi Keser, Zeynep Özlem Tuncay, Ferhan Özenen
18 Ocak 2017 : Dora Olgusu II
Konuşmacılar : Zeynep Özlem Tuncay, Ferhan Özenen, Vehbi Keser
25 Ocak 2017 : Dora Olgusu III
Konuşmacılar: Ferhan Özenen, Zeynep Özlem Tuncay, Vehbi Keser

(Her iki olgu öyküsünün tüm konuşmacıları oturumlarda tartışmacı olarak bulunacaklardır)

2. BÖLÜM
1 Mart 2017 : Psikanalizde İngiliz Ekolü, Nesne İlişkileri Kuramı
Konuşmacı: Ayşe Kurtul Tartışmacı: Ayten Dursun Sökücü
8 Mart 2017 : Fransız Psikosomatik Ekolü
Konuşmacı : Tevfika İkiz Tunaboylu Tartışmacı: Peykan Gökalp
15 Mart 2017 : Donald Winnicott ve Kuramı
Konuşmacı Elda Abrevaya Tartışmacı : Ferhan Özenen
22 Mart 2017 : Jacques Lacan ve Kuramı
Konuşmacı: Talat Parman Tartışmacı: Ayça Gürdal Küey
29 Mart 2017 : Alfred Bion ve Kuramı
Konuşmacı : Levent Kayaalp Tartışmacı: Zehra Karaburçak Ünsal

İstanbul Psikanaliz Derneği
web: www.istanbulpsikanalizdernegi.com
e-mail: istanbulpsikanaliz@yahoo.com
Tel/faks: (0212) 247 75 05

İstanbul Psikanaliz Derneği 2016 Etkinlik Takvimi

Müzik ve Psikanaliz 7
9 Ekim 2016
“Kayıp Şarkılar”

***

Bireysel ve Toplumsal Travmalar
15 Ekim 2016
Joseph Triest

***

7. Kıbrıs Psikanaliz Günleri
22-23 Ekim 2016
“Psikanalitik Süreç: Düşten Düşleme”

***

XVIII. Uluslararası İstanbul Psikanaliz Buluşmaları
11-12 Kasım 2016
“Psikanaliz ve Yazı”

***

8.Bursa Psikanaliz Günleri
26-27 Kasım 2016
“Aşk”

***

Perdeden Divana: Sinema ve Psikanaliz Sempozyumu 10
9-10 Aralık 2016
“İktidar ve Sapkınlık”

 

İstanbul Psikanaliz Derneği

www.istanbulpsikanaliz.com

e-mail: istanbulpsikanaliz@yahoo.com   

tel/faks: 0212-2477505 

Yansıtmalı Özdeşleşme Üzerine Düşünceler

Barış Özgen Şensoy
Lunar Psikoterapi sensoyb@gmail.com

Yansıtmalı Özdeşleşme Üzerine Düşünceler: Ogden’in ”Projective Identification and Psychotherapeutic Technique” Kitabı Üzerine bir Tartışma

Yansıtmalı özdeşleşme (YÖ) kavramı, psikanalitik literatürde farklı bağlamlarda sıklıkla kullanılan bir kavram. Ogden “Projective Identification and Psychotherapeutic Technique” isimli kitabında kavramı metapsikolojik değil de, klinik bir kavram olarak değerlendiriyor (sf. 1) ve ayrıntılı bir incelemeye girerek kavramı (i) açıklıyor (ii) klinik durumlarda ne şekillerde belirebileceğini gösteriyor (iii) alakalı diğer kavramlardan ayrıştırıyor (iv) kavramı klinikte ele alışını farklı psikanaliz ekolleriyle karşılaştırmalı olarak sunuyor. Bu yazıda, Ogden’in kavramı ele alışının düşündürdükleri ve özellikle çok değinilmeyen YÖ ile yansıtma arasındaki farkı netleştirmeye ve bu farktan teorik olarak yararlanmaya çalışan bir argüman geliştirmeye uğraşacağım.

Ogden’in YÖ’yü ele alışına baktığımızda süreçte ve kavramda öne çıkardığı en temel unsurun “karşılıklılık” olduğunu görüyoruz. Kendisi bunu açıkça belirtiyor:

“Yansıtan ile alımlayıcı arasında bir etkileşimin olmadığı yerde yansıtmalı özdeşleşme varolmaz” (sf. 14).

Ogden’e göre YÖ üç evreden oluşuyor. Birinci evrede, istenmeyen (kaygı yaratan ya da günümüzde daha sık kullanılan haliyle barındırılamayan) bir zihni unsurun tahliye edilmesi söz konusu (sf. 12-14). İkinci evrede ise, bir ötekinin, klinik durumda ise terapistin, bu zihni unsurla farkında olmadan özdeşleşmesi, yani kendi iç dünyasında bu zihni unsura ilişkin bir şeylere yer vermek durumunda kalması (sf. 14-17). Üçüncü evre ise bu süreç sonucunda etkileşimin belirli psikolojik unsurlara hakim olması, bir sahnenin veya belirli bir tür ilişkiselliğin oluşması.

Böylesi bir kavramsallaştırmanın YÖ’yü iki kişilik bir süreç olarak ele aldığını görmek zor olmasa gerek; ki bu durumda şeytanın avukatlığını yapanlar için soru ortada: Tek kişilik bir YÖ söz konusu olabilir mi? Söz konusu YÖ olunca, hatırlanan ilk metinler Klein 1945 ve 1955’te yayınladığı metinleri, “Şizoid Mekanizmalar Üzerine” ve “Özdeşleşme Üzerine”. Klein burada zihnin istenmeyen unsurlarının başka birisinin içine yerleştirilmesini tanımlasa da iki kişi arasında olup biteni derinlemesine incelemiyor. Öte yandan, acaba topografik yapılar arasında gerçekleşen bir YÖ’den bahsedebilir miyiz: Ego-süperego ilişkisini, mesela, YÖ süreçleriyle açıklayabilir miyiz? Ego, işleyemediği ölüm içgüdüsünü, süperegoya yansıtıp süperegonun böylesi bir versiyonuyla özdeşleşiyor olabilir mi? Bu durumda, ego ölüm içgüdüsünü barındırmak durumunda kalmaz, ölüm içgüdüsüyle saldırgan ve yıkıcı bir süperego şeklinde temas içinde olur. Süperegonun yıkıcı bir hal aldığı patolojiler akla geliyor: Belki Tanrı’ya küfredip dini ritüeller gerçekleştirmek zorunda hisseden obsesif karakterler. Ruhani figürlerin cezalandırıcı karakterleri de böylesi bir modelle açıklanabilir. [1]

Ogden, YÖ’nün varolabilmesi için bir alımlayıcının varlığının zorunluluğundan bahsediyor. Buna ek olarak da bir tür eylem ya da kontrol söz konusu olduğunda YÖ’den bahsedilebileceğini belirtiyor. Dolayısıyla, bütünlüklü ya da parçalı olarak ötekinin fantazide ya da gerçeklikte kontrol edilmesi unsurunun YÖ ile ilgili en kritik unsur olabileceğini düşünüyorum. Bu noktada şu iki noktanın altını çizmek isterim:

1- YÖ, bir ötekini kontrol etme mekanizmasıdır.

2- YÖ, bu kontrol ya da en azından etki aracılığıyla, bir tür ilişkilenme biçimidir.

Vaka örneklerinde hasta tarafından yansıtılanın terapist (ya da doktor, klinik şef, hasta bakıcı formunda bakım veren bir öteki) tarafından içselleştirilmesi kadar, bakım verenin kontrolüne yönelik bir vurgu görüyoruz; ancak teorik olarak çok verimli olabilecek kontrol unsuru kitapta biraz geri planda kalıyor.

YÖ’yü nesneyi kontrol etme biçimi olarak tanımladığımızda alımlayıcının gerçek olması meselesinin önemi de bir kısım hafifleyebilir: Gerçeklik kadar fantazinin alanına dönebiliriz gene. Psikanaliz, fantazinin ve iç dünyanın araştırılması değil midir, radikalliğinin ana damarlarından biri buradan kaynaklanmaz mı?

İşte, kontrolü öne çıkardığımızda, fantaziye geri dönmek için bir fırsat bulabilirz; YÖ illa ki aktüalize edilmesi gereken bir gönderen-alıcı dinamiğinin ötesinde de düşünülebilir. İntrapsişik bir süreç olarak da YÖ’den bahsetme imkanı doğabilir: YÖ, ötekine kendinden bir şey fırlatarak, gerçekte ya da fantazide, bu nesneyle ilişki halinde olmaya devam ederken onu kontrol etmeye ve sabitlemeye yarayan bir süreçtir, diyebiliriz.

Burada, Ogden’den çok da farklılaşmayan bir önerme olarak, ikinci iddianın alanına girdiğimin farkındayım: YÖ bir ilişki biçimidir. Ötekiyle hem ilişki halinde kalmaya, hem de kontrol etmeye yarar. Peki, psikanalizden bahsettiğimizde her zaman bir ilişkiden bahsetmiyor muyuz: Hatta kendimizle kurduğumuz ilişki diye adlandırdığımız şey, farklı özdeşleşmelerin sahnelendiği bir tiyatro değil mi?

Bu noktada, Ogden’in projeksiyon ile YÖ arasında yaptığı ayrımı hatırlatmama izin verin. Ogden’e göre projeksiyonda yansıtılan nesne yabancıdır, gariptir, tuhaftır, yansıtan bu nesneyle bir temas hissetmez, YÖ’de ise bu nesne ziyadesiyle tanıdıktır (sf. 34-35). Bu noktadan benim çıkarımım ise, temas etmek istemediğiniz bir şeyi tuhaf bir yabancıya fırlatırsınız oluyor. Öte yandan, temas içinde olmak zorunda olduğunuz bir parçayı ise tanıdık bir şeye emanet edersiniz. YÖ’de yansıtılan parçayla da, ki bir kendilik durumudur, yansıtılan nesneyle de bir ilişkide kalma talebi vardır. Doğal olarak da, projeksiyonda ise söz konusu olan ilişkiyi koparma eğilimi ve ilişkiden kaçınmadır. YÖ, bir ilişki kurma talebidir; hem tahliye edilen unsurla, hem de fırlatılan nesneyle. Projeksiyon ise ilişkiden kaçma girişimidir, tam da bu yüzden daha da canlı bir ilişki haline gelir, daha füzyonel bir duruma atıfta bulunur, daha psikotik bir işleyiştir, ilişkisizlik talebi tam da kendini dayatan, işgal eden ilişkilenme biçimlerine yönelik bir tepkidir. Ötekini yabancı bellemek ya da tuhaflaştırmak tahliye edilen unsurdan ya da kendilik halinden yıkıcı bir şekilde kurtulma çabasıdır.

Ogden, terapistin YÖ sonucunda eyleme dökmesi ya da zihninin işleyişinin değişmesi noktasından yola çıkarak kontrol temasını daha da öne çıkarsaydı, bu noktaları daha iyi netleştirebilirdi diye düşünüyorum. Gene de, yansıtmayı bir tür ilişkiden kaçınma, YÖ’yü ise bir ilişkilenme biçimi olarak düşünmenin, YÖ’de öne çıkan kontrol temasına işaret etmek için katkıda bulunacağını düşünüyorum. Bir ilişkilenme ve kontrol mekanizması olarak düşündüğümüzde, YÖ’nün interpsişik ve intrapsişik görüngülerini, bununla beraber özgünlüğünü ve radikalliğini daha açıkça görebiliriz.

 

[1] Rosenfeld’in “egoyu bölen süper ego” ve Bion’un “ego yıkan süper ego” kavramları bu tartışmayla ilişkilendirilebilir (McGinley, 2012).