Müneccim, hipnotist, medyum… Bunların hepsi, rasyonel evreni rahatsız eden ve ona tehdit oluşturan bir kümeye mensuptur; alacakaranlık kuşağına ait olduğu düşünülür ve görmezden gelinirler. Önseziyi bile hor görür, bilimsel söylemimizde onu yerden yere vururuz. Bunu yaparken de, kullandığımız alaycı dil, açıklayamadığımız şeyler karşısında hissettiğimiz huzursuzluğu ele verir.
Dolayısıyla, başkalarında gerçekleşen otonom değişimlere radarlarımızı açmak bir yana, bunları fark etmeyiz bile; yorumlayabilmemiz, zaten iyice zordur. Her hayvan, karşısındakinin ondan korktuğunu anlar ve bu bilgi doğrultusunda tereddüt etmeden hareket eder. Böyle basit bir özellik pek çoğumuzda yoktur. Kaygımızı, öfkemizi, isteklerimizi anlayıp bunları söze döktüğünde, psikiyatristin ayrıcalıklı yeteneklere sahip bir birey olduğunu düşünürüz.
Bu tür algılara yönelik kapasite ve bunun kullanımı, gizil dönem civarında büyük oranda bastırılır. Hal böyle olunca, duyu sisteminin, ilişkilenme biçiminin tamamı bizim yabancılaştığımız kategoriler üzerinden işlev gösteren bir varlık hayal etmemiz, imkansız hale gelmese bile, oldukça zorlaşır.
Spitz, The First Year of Life: A Psychoanalytic Study of Normal and Deviant Development of Object Relations
Genel
Freud ve Türkçe edebiyat
cefrande.org sistesi, Talat Parman ve Leyla Erbil gibi isimlerle Freud’un edebiyatla ilişkisi üzerine konuşmuş ve psikanalitik okuma için eleştirmenlerin önerdiği edebiyat metinlerinden ufak bir derleme yapmış. Söyleşiden tadımlık alıntılar şöyle:
Psikanaliz, doğumu sırasında karşılaştı edebiyatla. Bu karşılaşmanın nedeni bir arayıştır. Sigmund Freud, yazarların bilim adamlarından çok daha ileride olduklarını düşünüyordu. – Talat Parman
‘Madam Bovary benim’ diyordu Flaubert. Şimdi ne zaman ki bir erkek Madam Bovary romanını okuyup ‘O, benim’ diyebiliyorsa, tüm cinsel önyargılarını bırakıp bir kadınla özdeşleşebiliyorsa, psikanalitik okuma yapmaya başlamış demektir. – Bülent Somay
Freud-edebiyat etkileşimine edebiyat cephesinden baktığımızda, onun bilinçaltı kuramının edebiyat tarihindeki en büyük paradigma değişimine ivme veren etmenlerden biri olduğunu görürüz. – Yıldız Ecevit
Türkiye’de psikanalizin direkt etkisinden pek söz edemeyiz. Sait Faik’in bazı yol açıcı öyküleri ve İkinci Yeni Şiiri arasında ilişkiler kurulmuşsa da, bunların çok bilinçli olmadığını söylemek gerekir. O yıllarda Freud’un yapıtları doğru dürüst çevrilememişti bile Türkçeye. – Ahmet Oktay
‘Yorum’a dayalı okuma, psikanalitik söylemin edebi söyleme dönüştürülmesini mümkün kılar. – Hilmi Yavuz
Sigmund Freud’un büyüklüğünü kabul etmek bugün artık bir marifet olmaktan çıktı. Ancak 1950’lerden başlayarak sanat ve edebiyatta Marks ve Freud sözcüklerinin yan yana getirilmesi bir küfür sayılıyordu. – Leyla Erbil
Eleştirmenlerin önerdiği kitap listesi ve söyleşilerin tamamı için tıklayın.
Analizde hastayı teskin etmek üzerine
Bir analiz hastasına asla “Korkma, bu yalnızca bir rüya” demezsiniz çünkü onların rüyalarıyla ilgili içgörü kazanmasını istersiniz. Bu rüya, ardında belli bir acı yatan bir kapının tek anahtarı olabilir.
Jay Greenberg
Aile romansı (Otto Rank)
Küçük bir çocuğun dünyasında ilk başta ebeveynlerinden başka kimse olmadığı için, çocuk onlara adeta tapar. Bu doğrultuda, en büyük arzusu, büyüyünce annesi ya da babası gibi olmaktır. Gelgelelim, büyüdükçe, ebeveynlerini daha geniş bir sosyal bağlam içinde görebilmeye başlar. Onların toplumdaki konumunu kavraması, onları diğer ebeveynlerle kıyaslaması mümkün hale gelir. Buna bir de ona karşı davranışlarının yarattığı ufak tefek hayal kırıklıkları eklendiğinde, çocuk bir zamanlar hayran olduğu ebeveynlerini artık açıkça eleştirmeye başlar. Özellikle de, çocuğun ihmal edildiğini hissetmesi, ki ebeveynlerinin sevgisini kardeşlerle paylaşmak zorunda olan çocuklarda bu çok daha sık yaşanır, bu eleştirileri iyice alevlendirir. Sevgisine yeterince karşılık alamadığını hisseden ve halen bebekleri leyleklerin getirdiğine inandığı bir yaşta olan çocukta, evlatlık alınmış veya bir şekilde karışmış olabileceğine yönelik düşünceler baş gösterir. Yetişkinlerin pek çoğu, kendi çocukluklarında böyle bir şüphe dönemini hatırlayacaktır.
Bu şüpheler sayesinde, çocuk, başlangıçta oldukça bağımlı olduğu ebeveynlerinden yavaş yavaş uzaklaşır. Aile romansı da, tam olarak burada devreye girer. Evlatlık olabileceğini düşünen çocuk, ebeveynlerinin aslında başka insanlar – elbette sosyal açıdan daha üst konumda, belki daha zengin ya da daha eğitimli – olduğunu hayal etmeye başlar. Zaman içinde, bebeklerin gerçekte nereden geldiğini öğrendiğinde, çocuğun duruma bakış açısı da değişir. Rahminden çıktığına göre, bu kadının annesi olduğuna artık şüphe yoktur; peki ya babası? Babasının, gerçekten de kendi babası olduğundan nasıl emin olabilir? Böylelikle, annesinin, babasını gizlice aldatmış olabileceğine dair çeşitli ‘yasak aşk’ fantezileri kurgulamaya başlar.
Çocuk analizi üzerine
Gelişimsel gecikmeleri olan küçük çocuklarda, dürtü organizasyonunda, nesne ilişkilerinde ve ego işlevinde önemli gelişimsel başarılar elde edilmesiyle ortaya çıktığı varsayılan Oidipal seviyenin kendi kendine belirmesi, her ne kadar analistler çocuğun Oidipal karmaşayı aşmasına yardımcı olmayı sevse de, tatminkar bir terapi sonucu gibi görülebilir. Gizil döneme geçişle birlikte bastırma bariyerinin kurulması, bazen çocuğun analitik çalışmaya devam etmede gönülsüz olmasına neden olsa da, gelişimsel açıdan uygun dirençler yaratır. Gelgelelim, gelişim evresini göz önünde bulunduran bir analistin gizil dönemdeki çocuğun kişilik yapısını ve savunma organizasyonunu bütünleştirebilmek için çatışmalarından uzaklaşmaya ihtiyacı olduğunu düşünmesi muhtemeldir. Bu nedenle de analist, çocuğun tedaviyi sonlandırma arzusunda ortaya çıkan dirençlerin tarafını tutabilir. Analiziyle ilgili iyi duygularla süreci sonlandıran bir çocuk, analistin öngördüğü ancak gizil dönemde çalışılamayan cinsel çatışmalarını çözmek için ergenlikte tedaviye dönebilir.
Hansi Kennedy ve George Moran, Reflections on the Aim of Child Analysis
(1991). Psychoanalytic Study of the Child, 46:181-198

