Birikim dergisinde yayımlanmıştır (Ağustos-Eylül, 2010).
“iki parçayım
bir yanım geçmişe bakar
öte yanım denize doğru
sırtım bir veda ile yanar
göğsüm özlemle dolu” (*)
Türkiye toplumunun yakın tarihine baktığımızda, ‘göç’ olgusunu, öncelikle ‘kimlik/ler’ üzerinden okumaya ayartılırız. Ancak, ‘toplumsal’ nitelliği içinde göçle aramıza ‘psikanalitik duyarlıklı bakış’ın merceğini yerleştirdiğimizde, son kertede, kimlik/ler değil –hatta, onlar üzerinden- ‘kendilik/ler’in belirleyici olduğu dikkatimizi çekecektir. Evet; ‘Psikanalitik Duyarlıklı Bakış’la Göç ve Kendilik: Bireysel olanla, ‘toplumsal/nesnel’ olanın somut kesişim noktası ya da ‘toplumsal/tarihsel’ akışın ‘öznel(l)eşim’ durakları olmak anlamında kendilik -ve göç.
Varoluşsal edimsellikse tartımımız, ayırt edeceğimiz yine o: Göç dahil, tüm toplumsal edimlerimizi, ‘kendiliğimiz’ üzerinden yaşarız. Bir başka deyişle, her toplumsal edimsellik – edimin nesnesi üzerinden- kendi olma hâlimizi icra ettiğimiz ve o bağlamda, kendiliksel uyum, değişim ve dönüşüm süreçlerini yaşadığımız/deneyimlediğimiz var/oluşsal eylemliliklerimizdir.
Kim olduğumuz sorusuna (ya da arayışına) bir yanıt olarak seçtiğimiz ve benzerleri ile birlikte kim/lik dağarımıza kattığımız tüm öğeler de…
View original post 5.894 kelime daha